Tanrım,
beni bilirsin. Ben çok konuştum. O yüzden benim konuşmaya pek takatim kalmadı.
Çok güvendiğim kelimelerim bile ellerimi bıraktılar. Birer özgürlük savaşçısı
olup kalemime, defterime, sesime savaş açtılar. Hiçbiri bana ait değil. Belki
de en başından beri bana ait değillerdi. Ben haddimi aşıp onları, duvarları
hiçlikten örülmüş bir odaya tıkmaya çalıştım. Fakat ne yapabilirim ki?
Anlaşılmaya mecbur bırakılmış aciz bir insan, kelamdan başka neye sığınır
böylesine? Sığınmazsa nasıl anlaşılır?
Keşke insan olma sorumluluğunun bunca ağır
olduğunu söyleseydin Tanrım. Söylediysen bile keşke bir kere daha
hatırlatsaydın. Yahut bunca zorluk arasında, yaşamını birilerinin giyotin
masalarında geçirmiş ve ruhu çoktan ellerinden alınmışlar için bir çıkış yolu
reçetesi yazsaydın. Dünyanın acımasız dehlizlerinde yuvarlanırken çıkış
yazısını aramak bazen çok fazla yorucu olabiliyor.
Tanrım, bilmiyorum ilk insana öğretmiş
miydin ama susmayı öğrenmek istiyorum.
Anlatmaktan ve anlaşılmaktan vazgeçmiş biri
nasıl susar Tanrım? Yahut susmak mümkün mü, konuşmaya bu kadar meraklı bir
varlık için? Ya da susmanın kaç çeşidi var bu diyarda?
Neyse ki soracağım soruların sonu yok. Hiç
cevap alamayacağımı bilsem bile çok sorum var. Biriktirdiğim çok fazla cümle
var içimde sana ve yarattıklarına dair.
Tanrım, ben yarattığın çok bilinmezli
denklemlerden biriyim. İnsan olmayı neden bu kadar zor kıldın bilmiyorum. Bir
yaşam rehberi neden vermedin, onu da bilmiyorum. Açıkçası hayata ve diğer
insanlara karşı artık bir şey bilmek de istemiyorum.
Belki son olmayacak ama şimdilik senden tek
bir ricam olacak. Ben artık biraz susmak istiyorum. Elimde hayat yolumu
kirletmiş birkaç can kırığı, artık göğüs kafesimi zorlayan ve içinde birkaç
dönemlik nefes taşıyan bir yürek, insanların elinde oyuncak olup anlamını
kaybetmiş, çokça yıpranmış bir ruh var.
Bunların karşılığında bir nefeslik susuş
bahşeder misin bana?
Yorumlar
Yorum Gönder