Ne diyordum? Evet, üzülmek. Sen üzülür müsün günlük? Mesela yaşarken nefes alamamanın ne demek olduğunu tecrübe ettin mi? Ya da var olan duygularının yok sayılmasının -ki bu direkt varoluşa edilmiş okkalı bir küfür oluyor- ruhta açtığı onulmaz yaranın nasıl kanadığını bizzat gördün mü? Merak etmiyorsundur ama ben gördüm. Hepsini biliyorum. Hatta kafayı kırıp, sayısını tam hesaplayamadığım bir mezarlıkta ölü olduklarını varsaydığım bir zamanların bahtsızlarından bile cevap bekledim. Evet, tahmin etmesi zor değil. Senin gibi cevap vermediler. Tabi şimdilik.
Yazmak düşünceleri sıraya dizer demişlerdi bir de. İyice dağıldı ortalık. Üzülmenin anatomisini çıkarıyorum yanlışlıkla.
Peki günlük, kim üzer bizi? Ya da neden üzer mesela? Eğer yüksek zeka seviyesine sahip bilinçli varlıklarsak -zannetmiyorum- birbirimizle alıp veremediğimiz nedir? Bak işte buna cevap vermen gerekiyor. Çünkü ben her şeyle savaşıp her konuda dik durabilirim. Lakin üzmek...
Kolum bile kalkmıyor günlük.
Beni üzdüklerinde başım dönüyor, midem fütursuzca bulanıyor. Günler karışıyor, aylar birbirini boğazlıyor, yıllar hiç yaşanmamış gibi kor ateşin içinde ufalanıp kayboluyor. Vücudumda bir garip titreme hali başlıyor. Kah Everest'in tepesinde kah Sahra Çölü'nün ortasında buluyorum kendimi. Buz yakıyor, çöl üşütüyor. Ayaklarımın altından yollar çekilip çiviler diziliyor. Ancak canımı yakan çivi mi yoksa hesapsızca söylenen kelamlar mı tam ayırt edemiyorum. Sonra bir yaş düşüyor gözümden. Meğer o yaşı düşüren tek göz hareketim, yaşam yüküme bir yüz yıl daha ekliyor. Sayamıyorum. En son kaç yaşındaydım?
Fakat günlük, tüm bunlar olurken kalabalığın içinden bir kişi dahi görmüyor yaşadıklarımı. Göremezler zaten. Görebilseler sen de bana cevap verebilirdin. Herkesin bir eksikliği var. Onların eksiği de insan olmak.
Kulaklarım uğulduyor. Sultan Teyze olsaydı "Salavat getir, hayırdır." derdi. Bizim kahveci Şükrü Abi ise "Kendine bu kadar sövdürecek ne yaptın be kızım?" diye ilkinden tamamen bağımsız bir yorum getirirdi. Fakat doktorum çok stres diyor. Ben 'biraz' kafaya takıyormuşum. Böyle yaparsam otuz beşi zor görürmüşüm. Yine kabak benim başıma patladı, gördün mü? Ama kimse beni üzenlerden bahsetmedi günlük. Kim, hangi sebeple kendisini erken ölüme hapsetmek suretiyle üzsün ki? Hayır, bir psikolog bizim değil; bizi üzüp bu hale getirenlerin asıl deli -daha kibar nasıl anlatılır- olduklarını söylemişti. Yok, o psikoloğun adını da çıkaramadım.
Elim yoruldu günlük. Düşüncelerimi sıraya dizmen gerekiyordu bunca laftan sonra. Ortalık ilkinden daha dağınık. İnsan üzgünken ortalığı da toplayamıyor.
Düşünceleri ve dağınıklığı biraz boş verelim. Böyle anlarda uyumak ruha iyi gelir derler. Hayır, aklı başında biri bunu demez. Dese dese böyle deli saçması bir cümleyi üzgün biri der.
Gündüz gözümü ilk
açtığımda tam da bunları yazdıran hislerle uyanacağım, biliyorum. Fakat biraz
uyuyalım canım günlük. Kafam karışık ve ben bir hayli yorgunum.
Yorumlar
Yorum Gönder