Herkesin var bir hikayesi Aristo. İyisiyle kötüsüyle var herkesin bir huyu. Herkesin gizli korkuları, herkesin geçmişi, geleceği, aydınlığı, sırrı, varı, yoğu, hepi, hiçi var. Herkesin gözyaşı var, belli olmasa da. Herkesin bir heybesi var bu memlekette bırakacağı, değeri değişse de. Hayata ait her şeyde, herkesin bir şeyleri var. Herkes var olabilmiş mi bu diyarda bilemem ama herkesin bir şeyleri var güzel dostum.
İnsanların en çok da gizledikleri var. Aslında insanlar en çok da gizledikleri ile varlar. Gözyaşlarının, asıl sözlerinin, korkularının, karanlıklarının içlerinde gizliler. Çocukvari saklambaç oynuyorlar asıllarıyla. Oynuyoruz. Hepimiz kaçıyoruz özümüzden.
Yaşamaya korkuyoruz dostum. En çok geçmişimizi. Onarmaya çalışıyoruz yaraları, travmaları. Ama yanlış ilaçlarla. Hakikati verecek "O" iken biz başka 'şey'lerde arıyoruz. O yüzden hep bir adım geride, hep bir eksik yürüyoruz.
Düşüp kalıyoruz o noktada. Ne bir adım geri ne bir adım ileri... Ama hep ağır aksak adımlar. Asla neticeye ulaşamayan adımlar.
Boşlukta yürüyoruz ey dost! Sadece yoruluyoruz bir noktaya ulaşamadan. Hep aynalarla haşır neşir oluyoruz. Özden kaçıyoruz, bakmıyoruz o tarafa. Oysa aynada öze bakmaz mıyız dost? Kaçarken yine kendi ağımıza mı takılıyoruz?
Bak gördün mü? Kaçmayı da beceremiyoruz. İşte böylesine aciziz. Böylesine biçare...
Ey dost, aslında hiçbirimiz nefes alamıyoruz. Boğuluyoruz. Sessizce bu debdebede harcanıyoruz.
Ya Rabb, ne zormuş yaşarken nefessiz kalmak!
Biliyorsun, görüyorsun ya biz asla yaşamayı beceremiyoruz. Anca şekva ediyoruz.
Biliyorsun ya Gönül Çalab'ım, biz senin aslından gayrısını isteyip hep avare oluyoruz. Hakikati felakette arıyoruz.
İşte böyle böyle ölüyoruz. Kaybediyoruz sözcüklerimizi.
Güzel dostum, işte böyle anlamını kaybetmiş bir cümle oldum.
İnsanların en çok da gizledikleri var. Aslında insanlar en çok da gizledikleri ile varlar. Gözyaşlarının, asıl sözlerinin, korkularının, karanlıklarının içlerinde gizliler. Çocukvari saklambaç oynuyorlar asıllarıyla. Oynuyoruz. Hepimiz kaçıyoruz özümüzden.
Yaşamaya korkuyoruz dostum. En çok geçmişimizi. Onarmaya çalışıyoruz yaraları, travmaları. Ama yanlış ilaçlarla. Hakikati verecek "O" iken biz başka 'şey'lerde arıyoruz. O yüzden hep bir adım geride, hep bir eksik yürüyoruz.
Düşüp kalıyoruz o noktada. Ne bir adım geri ne bir adım ileri... Ama hep ağır aksak adımlar. Asla neticeye ulaşamayan adımlar.
Boşlukta yürüyoruz ey dost! Sadece yoruluyoruz bir noktaya ulaşamadan. Hep aynalarla haşır neşir oluyoruz. Özden kaçıyoruz, bakmıyoruz o tarafa. Oysa aynada öze bakmaz mıyız dost? Kaçarken yine kendi ağımıza mı takılıyoruz?
Bak gördün mü? Kaçmayı da beceremiyoruz. İşte böylesine aciziz. Böylesine biçare...
Ey dost, aslında hiçbirimiz nefes alamıyoruz. Boğuluyoruz. Sessizce bu debdebede harcanıyoruz.
Ya Rabb, ne zormuş yaşarken nefessiz kalmak!
Biliyorsun, görüyorsun ya biz asla yaşamayı beceremiyoruz. Anca şekva ediyoruz.
Biliyorsun ya Gönül Çalab'ım, biz senin aslından gayrısını isteyip hep avare oluyoruz. Hakikati felakette arıyoruz.
İşte böyle böyle ölüyoruz. Kaybediyoruz sözcüklerimizi.
Güzel dostum, işte böyle anlamını kaybetmiş bir cümle oldum.
Yorumlar
Yorum Gönder