Ana içeriğe atla

Çaresizler Sokağı


   Ben acizliğime kelam hırkasını giydirip kulağa küpe sözler etmek istiyorum; acziyete düşüren çaresizliğe dair.

  Bir insanın yaşayacağı en kötü duygu nedir diye sorsalar tereddüt etmeden çaresizlik derim. Sizi acıdan ağlatan mutsuzluğa bile haddini bildirecek kadar geniştir çaresizliğin hududu. Nefes alamıyorum dediğiniz karanlık gecelerde bile ciğerinize ne çok hava çektiğinizi fark ettirir.

  Çaresizlik sizi, cümle alemde bulunan kuyuların dehlizlerine atar. Okyanusun ucu görünmeyen karanlıklarında bırakır bir başınıza. Acılar çektirir, derin uykulardan uyandırır. Sizi; ‘Beni bugün kimse üzemez.’ dediğiniz anda, bir köşe başında, başınız ellerinizin arasında çökmeye mecbur bırakır çaresizlik.

  Gülmeyi hesabınızdan zaten çıkarın ama ağlamayı bile özler olursunuz. Okyanusta bir damla etmeyecek yaş için cümle denizleri yakasınız gelir, sırf o damla gözünüzden akmıyor diye.

   Ayağınızın altından yer kayar, gök kayar. Kıtalar birken bin olur, yıldızlar dökülür tepenizden. Alemi yerinden oynatan kıyametler koparken çevrenizde siz bir milim oynamazsınız yerinizden.

   Çaresizlik sizi bir gece uyandırır toz pembe rüyalardan. Sonsuza kadar süreceğini sandığınız gülüşleriniz tek bir düşünceyle solar. Cümle alemi seyrettiğiniz pencerenin birer parmaklığa dönüştüğüne şahit olur gözleriniz. Bir an gelir hatırladıklarınızın hangisi rüyaydı, hangisi bir zamanların yaşantısıydı bilemez olursunuz.

   Aslında bakarsanız bu ruhsuz tat çaresizlik mi, ondan da emin değilim. Zira ben bir duyguyu tarif ederken bile böylesine çaresiz kalmamıştım.

   Lakin yine de huzursuz bir günün gecesinde ‘Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana Ya Rabbi’ nidasıyla yankılanırsa gönül eviniz, bilin ki ucu görünmeyen bir dehlizdesiniz.

   Bir an takat bulursanız bir kelam edin çaresiz kalanlar adına. Kulağa küpe diye tutturun çaresizler sokağına.

   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Dost, Bir Kelam, Bir Şiir

     Sevgili Hikmet Bey, öyle uzun zaman oldu ki sesinizi duymayıp kelamlarınızla hemhal olmayalı... Hayatımın en çıkmaza girdiği, en çözümsüz kaldığım ve en bîçare hissettiğim döneminde elinizi eteğinizi çektiniz benden. Eskiden ben de ne çok şey anlatırdım. Ekseriyetle sükuta gömülürdünüz lakin derin bir duyuşla dinlerdiniz. Etrafımdan herkesin çekildiği, çevremin ıssızlaştığı dönemlerde dahi köşenizde oturur öylece seyrederdiniz hayatımın akışını. Ne düşünürdünüz, bilmem. Lakin çok içli bakardınız. Yalan yok, bazen ben bile kendime üzülürdüm sizin mahzun bakışlarınızdan ötürü. Tabi bana mı üzülürdünüz yoksa bir kere olduğunu fark etmeyip öylece harcadığım hayatıma mı, karar veremiyorum. Bu ikileme de son zamanlarda düştüğümü belirtmeliyim.    Dönüp baktığımda sanki bende çok varmış da etrafa dağıtmam gerekiyormuş gibi fütursuzca harcamışım duygularımı. Çok sevmiş, çok tevazu göstermişim. Her şeyi alttan almış, beni parçalayan şeyleri sanki canımı teğet geçm...

İmkanlar İçinde İmkansızlıklar Listesi

     Hayatı bir yabancı gibi yaşamak nasıl bir şey bilir misin Hikmet Bey? Ben çok iyi bilirim. Hep uzaktan izlersin. Dışlanmış küçük bir çocuk gibi mutsuz hissedersin. Hayat akar, insanlar hayatını yaşar ama sen hep buruk ve eksik kalırsın. İşin kötü tarafıysa küçük çocuk gibi kenara çekilip hayatın akışına izin veremezsin. Daha doğrusu hayat senin yakanı bırakmaz. Muhakkak devam etmen gerekir. Ne kadar kötü hissedersen hisset sana yol vermez. İki dakika nefeslenmene katlanamaz.    Sen hayatı bir perdenin ardından izlerken aynı hayat seni yaşamaya zorlar. Sırf bu yüzden diğer insanlar içinde ruhsuz bir bedende nefes almaya devam edersin. Yersin, içersin, sohbet eder hatta gülersin. Hepsinin içinde en çok gülmek acıtır. Canın böylesine yanarken gülmek çok zor gelir çünkü. Acına, yaşanmışlıklarına, en çok da yaşanması mümkünken yaşanmamışlıklarına hakaret sayarsın gülmeyi. Ama imtihan da budur ya: Seni en çok zorlayan anda dirayetli kalabilmek.    B...

İki Kelimelik Mektup

    Tanrım... diye başlamıştı bir mektup.    Uzun susuşlar ve sessiz ağlayışlar sonunda edilen tek kelam 'Amin.' olmuştu ki bu mektubun ikinci ve son cümlesiydi.    Kısalığına rağmen dünyanın en uzun cümleleri kurulmuştu bu iki kelam arasında. Bir insanın susarak ne çok şey anlatacağına dair kanıt niteliğindeydi. Belki yakarış, belki iç dökme, belki de şikayet mektubuydu. Gerçi yeryüzünde, insanı bunlar dışında hangi mesele büyük bir suskunluğa hapsedebilirdi ki? Zira için için yanmayan hiçbir varlık susmanın, susarak konuşmanın, sessiz haykırışlarla yalvarmanın yükünü omuzlayamazdı. Ancak derinden yanan bir yürek bu yükün karşısında dağ gibi durup içinde attığı bedeni böylesi bir ateşte yürütebilirdi.    Ateşlerde kavrulmamış bir fani 'Tanrım' diye yakaramazdı. Zaten cennetten kovulmamış hiçbir faninin yolu da tanrısına düşmezdi. Yolu bazen sağa bazen sola kıvrılırdı. Lakin yolun ne tozu üstüne sinerdi ne rüzgarı tenini incitirdi. Teni incinenle...