Bu acıyla ne
yapılır bilmiyorum. Hepsini yuvarlayıp kardan adam yapsam çocukların kıştan
uzaklaşmasından korkarım. Zira acıyla yoğrulmuş kardan adamdan ne çıkar ki?
Toplayıp bir
dolaba tıksam diyorum. O zaman da evlerin mayasını bozarım. Hem o kadar büyük
dolabı ben hangi yerden bulurum?
Kafam çok
karışık Hikmet Bey.
Biraz daha
zorlasam acılarıma yeni kimlikler yaratacağım gibi geliyor. Hepsini bir
kişiliğe büründürüp alıp karşıma konuşacağım. Zira artık her derdin, bir derdi
olduğuna inanmaya başladım. Yoksa hangi dert, nasıl bir sebeple kendini bu
kadar göstermeye çalışır? Ne için ‘Ben buradayım.’ diye bağırır ki? Ne yani
onların da mı görülmeye ihtiyacı var?
Bilmiyorum
Hikmet Bey. Kafam çok karışık.
Ben çocukken
buralar bu kadar karmaşık değildi. İnsanlarla ilişkiler daha basitti. Severdin
işte. Sevdiğini belli etmek için türlü çocukluklar yapardın. Düzdü sevginin
mantığı. Düşünmek desen... O hepten kolaydı. Binlerce kâinatı birbirine kolayca
çarpıştırıp kolayca birbirinden ayırabilirdin. Kimse de sana niye böyle yaptın,
neden böyle düşündün demezdi. Çocukluğuna verirlerdi işte. Bir anlamı yoktu
acının çocuk dünyasında. Onunla top gibi oynardın hatta. Alır bir güzel de
dalga geçerdin çocuk aklıyla.
Sonra neden,
nasıl ve hangi ara oldu bilmiyorum; ben büyüdüm. İnsan ilişkileri çetrefilli
bir hal aldı. Ben acılara ağız dolusu gülerken birden sesim kısıldı. Aydınlık
dünyamdan ışıkları kestiler. Cehennemin ortasına cevaplanmamış binlerce soruyla
birlikte bıraktılar beni. Sesim, soluğum kesildi. Anlayacağın yaşam sofrasında
tadım kaçtı.
Fakat Hikmet
Bey, kafamı karıştıran asıl şey saydıklarımın hiçbiri değil. En başta anlattım
ya sana. Bin parçaya bölünüp bir insanı deviren acılarım dedim. Onların arasına
cümle günahlarını sırtlanıp cehennemin bodrum katına oturmuş bir adamın ufacık
cennet umudu sıkışmış. Nasıl olmuş, onlarca gözyaşının ve ızdırabın arasına ne
şekilde karışmış bilmiyorum. Neden güneşli günler yerine yağmurlu bir günü
seçmiş anlamıyorum.
Küçücük bir
nokta, evrenin en derin sokaklarına işlemiş bir acıyı nasıl sırtladı?
Bu yaşam
umudu nereden çıktı Hikmet Bey?
Bilmiyorum.
Bilinmezlik denizinde elimde bir küçük umutla çırpınıyorum. Nefes alamıyorum
ama nefes alma umuduyla yaşıyorum.
Fakat en
nihayetinde yaşıyorum Hikmet Bey. O bir parça diye hor gördüğümüz umudun
cehennem buzlarını her gün parça parça kırıp atmasını izleyerek yaşıyorum.
Ben yaşıyor
ve kabul ediyorum: İnsanı cehennem çukuruna atmak yetmez. Düşlerinden cenneti
çekip almadıkça öldürür dediğin acılar okyanusta bir damla bile etmez.
Yorumlar
Yorum Gönder