Ana içeriğe atla

İnsanlığın Kara Tarihi

    Sana Kabil'in hikayesini anlatacağım sevgili okur. Fakat her zaman dinlediğin klasik hikayeden çok başka olacak. Herkes onun hikayesinin başlangıcını anlattı bunca zaman. Nasıl devam ettiğini söyleyene rastlayamadım. Belki de onun günahına ortaklık etmekten korktular. Kim bilir?

   Arkana yaslan ve insanlık kemerinin takılı olduğundan emin ol. Ona ihtiyacımız olacak. 

   Kabil bir kıskançlık meselesiyle başlattı bu hikayeyi. İnsansoyunun elindeki bıçağa ilk kanı o sürdü. Bıçaktan akan damlaların oluşturacağı etkilerden haberdar mıydı bilinmez. Ancak bildiğimiz bir şey var ki o günden sonra ne bıçak indi o ellerden ne de kan damlaları akmayı bıraktı. 

   Kabil'in elindeki bıçaktan akan ilk damla sırf Müslüman olduğu için bir insanın işkence görerek öldürülmesine sebep oldu. O damla düştüğü yerde günden güne büyüdü. Önce köklerini saldı yere. Ardından o köklerden zakkum ağacı ortaya çıktı. Yerin altında büyümeye devam etti.

   İkinci damla başka bir insanın 'Yahudi' olması sebebiyle öldürülmesine yol açtı. O damla zakkum ağacını daha da büyüttü. Gelecekte nelere sebep olacağını bilmediğimiz ağır dalları, yerin dibine doğru uzamaya devam etti. 

   Üçüncü damla ise tahmin edeceğiniz üzere bir Hristiyan'ın canına mal oldu. İşkencelerle öldürülen ilk Hristiyan'ın kanı, yere düşen üçüncü damlayla koca bir çığa dönüştü. Kabil'in elleriyle beslediğimiz zakkum ağacı daha güçlü, daha acı ve daha tehlikeli olmaya başladı.

   Kabil'in elinden düşürmek üzere olduğu bıçağı ondan sonra gelecek bizler, bıçak henüz havadayken yakalamayı başardık. Daha sonra o bıçak ile insanları sağ, sol, beyaz, siyah, doğulu, batılı, dinli, dinsiz diyerek öldürmeye devam ettik. 

   Günümüzde ise bir sebebe gerek kalmadan bu kıyıma devam eden Kabil'in çocukları, bu gezegene barış getireceklerini iddia ederek her yerde dolaşıyorlar. Fakat olası bir aksi fikrin aralarından doğrulması halinde o düşünceyi gırtlaklamak için ellerindeki bıçağı her daim yanlarında taşıyorlar. 

   Kabil'in çocukları biziz. Kabil'in açtığı karanlık yolda bir elimizde bıçak, diğer elimizde kardeşimizin kanıyla yürüyoruz. Zemini keskin, virajları kafamız kadar karışık olan bu yol bizi asıl cehenneme sürüklüyor. Bu yolun gidişatına dur demezsek varacağımız sonda ayaklarımızın altında yollar değil, sevdiklerimizin cesetleri olacak. O yolun sonunda, elimizde kanlı bıçakla koca bir dünya çöplüğü içinde kalacağız. 

   İlk günden beri büyüyüp yeryüzünü saran zakkum ağacı, gökyüzüyle birlikte hepimizi içine katacak ve pişman olup o bıçağı bırakamayacağız. 

   Aslında biz sandığımızın aksine Kabil'in çocuklarıyız ve o bıçağı bırakmalıyız. 

   Bu süren hikaye yalnızca Kabil'in değil, bizim de hikayemiz sevgili okur. Yolculuğun başında taktığından emin olmak istediğim o kemeri ne şimdi ne de sonra çıkar. Ölüm ile kucaklaşırken bir elin o kemerde olsun. Zira o anda bile emin ol, sahip olduğun en önemli şeyin ellerinden kayıp gitmediğinden. 

   Her zaman aydınlıkta kal sevgili okur ve her zaman önyargısız dinle anlatılan hikayeleri. Asıl o zaman anlatacak bir şeyleri olur hikayelerin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Dost, Bir Kelam, Bir Şiir

     Sevgili Hikmet Bey, öyle uzun zaman oldu ki sesinizi duymayıp kelamlarınızla hemhal olmayalı... Hayatımın en çıkmaza girdiği, en çözümsüz kaldığım ve en bîçare hissettiğim döneminde elinizi eteğinizi çektiniz benden. Eskiden ben de ne çok şey anlatırdım. Ekseriyetle sükuta gömülürdünüz lakin derin bir duyuşla dinlerdiniz. Etrafımdan herkesin çekildiği, çevremin ıssızlaştığı dönemlerde dahi köşenizde oturur öylece seyrederdiniz hayatımın akışını. Ne düşünürdünüz, bilmem. Lakin çok içli bakardınız. Yalan yok, bazen ben bile kendime üzülürdüm sizin mahzun bakışlarınızdan ötürü. Tabi bana mı üzülürdünüz yoksa bir kere olduğunu fark etmeyip öylece harcadığım hayatıma mı, karar veremiyorum. Bu ikileme de son zamanlarda düştüğümü belirtmeliyim.    Dönüp baktığımda sanki bende çok varmış da etrafa dağıtmam gerekiyormuş gibi fütursuzca harcamışım duygularımı. Çok sevmiş, çok tevazu göstermişim. Her şeyi alttan almış, beni parçalayan şeyleri sanki canımı teğet geçm...

İmkanlar İçinde İmkansızlıklar Listesi

     Hayatı bir yabancı gibi yaşamak nasıl bir şey bilir misin Hikmet Bey? Ben çok iyi bilirim. Hep uzaktan izlersin. Dışlanmış küçük bir çocuk gibi mutsuz hissedersin. Hayat akar, insanlar hayatını yaşar ama sen hep buruk ve eksik kalırsın. İşin kötü tarafıysa küçük çocuk gibi kenara çekilip hayatın akışına izin veremezsin. Daha doğrusu hayat senin yakanı bırakmaz. Muhakkak devam etmen gerekir. Ne kadar kötü hissedersen hisset sana yol vermez. İki dakika nefeslenmene katlanamaz.    Sen hayatı bir perdenin ardından izlerken aynı hayat seni yaşamaya zorlar. Sırf bu yüzden diğer insanlar içinde ruhsuz bir bedende nefes almaya devam edersin. Yersin, içersin, sohbet eder hatta gülersin. Hepsinin içinde en çok gülmek acıtır. Canın böylesine yanarken gülmek çok zor gelir çünkü. Acına, yaşanmışlıklarına, en çok da yaşanması mümkünken yaşanmamışlıklarına hakaret sayarsın gülmeyi. Ama imtihan da budur ya: Seni en çok zorlayan anda dirayetli kalabilmek.    B...

Üzülmenin Anatomisi

  Selam günlük. Fazla mı klişe oldu? Bilmiyorum, kafam çok karışık. Üzülünce düşüncelerini deftere geçirmenin iyi olduğunu söylemişlerdi. Kim demişti? Şu an hatırlayamam açıkçası. Kafamı pek toparlayamadan çıktım. Yere saçılmış isimlerden de seçemedim. Zaten bugünlerde herkes her şeyin allamesi olmuş. Mahlaslar pek mühim değil.    Ne diyordum? Evet, üzülmek. Sen üzülür müsün günlük? Mesela yaşarken nefes alamamanın ne demek olduğunu tecrübe ettin mi? Ya da var olan duygularının yok sayılmasının -ki bu direkt varoluşa edilmiş okkalı bir küfür oluyor- ruhta açtığı onulmaz yaranın nasıl kanadığını bizzat gördün mü? Merak etmiyorsundur ama ben gördüm. Hepsini biliyorum. Hatta kafayı kırıp, sayısını tam hesaplayamadığım bir mezarlıkta ölü olduklarını varsaydığım bir zamanların bahtsızlarından bile cevap bekledim. Evet, tahmin etmesi zor değil. Senin gibi cevap vermediler. Tabi şimdilik.    Yazmak düşünceleri sıraya dizer demişlerdi bir de. İyice dağıldı ortalık. Üzül...