Ana içeriğe atla

Benim Dünyam

    Sürekli güzel bir dünya hayal etmişimdir. İnsanıyla, havasıyla, dünya görüşüyle, saygısıyla, sevgisiyle, gökyüzüyle güzel bir dünya hayal ettim. Çizdim o dünyayı, yazdım her yere, kazıdım gökyüzüne. Adım adım işledim. Ona da yaşam alanı oluşturdum; bembeyaz, saflıktan da beyaz bulutlardan. Onun yeryüzüne de çiçek ektim anlayış denen duygudan.

Çok şey istemedim aslında ben bu dünyada. Savaş olmasın, hayat güllük gülistanlık olsun demedim. Çünkü asla öyle bir şey olmayacak. Hiç küslük olmasın da demedim. İnsanın fıtratı bu, kendi içinde küser birilerine, sonra tekrar barışır. Sevgi dışında tüm duyguları yok edelim de demedim. Öyle olsa sevginin ne anlamı kalacak şu hayatta?

Mesela insanlar iki şiir okusun. Düşünsünler onun üstünde. Sevdikleri bir şiir mutlaka olsun. Durduk yere mırıldansınlar şiirlerini sokakta. Birinin şiiri diğerine karışsın, şiirdaşlık hasıl olsun. Güzel insanlar birbirlerini şiir dilinden tanısınlar. Şiir duruşu olsun bence bu dünyada. Bir şeyi niteleyecek oldu mu insanlar, şairleri niteleyici sıfat olarak kullansınlar. Öylesine aşina olsunlar şairlerin kalemine.

Mesela selam verildiğinde birine, tebessüm ettiğinde tanımadığın kişiye uzaylı görmüş masum köylü gibi kalınmasın. Neden bu kadar anormal görülsün ki insanın insana selamı? Tanıdık tanıdığa tebessüm eder, tabularını yıksın insanlar. Yüreklerinin ısınması, bir tebessüm ile başlayacak, bunu bilsinler. Samimi bir selam yeni güzelliklere gebe, işte buna aşina olsun dünyamdaki insanlar.

Birisi insan görmemek için kitaplara sığınmasın. Gerçekten o kitaba ihtiyacı olduğu için, farklı insanlar tanımak için okusun. Hayat düsturu insanı insana kitapla anlatmak olsun. İnsan, insanı sevsin en az kitaplar kadar. Ve bazıları mecbur bırakmasın birilerini, ortamdan kaçmaya. Anlaşmak bu kadar zor olmamalı. En azından benim dünyamda.

   Az çok herkes baksın gökyüzüne. Çok şey saklıdır orada. Siz bilmezsiniz belki ama çoğu kimse ona derdini anlatır. Ondan bazı zamanlar bulutlar dolu dolu olur, bazen taşıyamaz yağar insanlığın üzerine. Bırakın bilimsel açıklamaları, buharlaşmaları, yoğuşmaları. O yağmur bulutun derdidir. Aynı zamanda dertlinin dermanıdır. Ağlayanın, gözyaşını saklayabildiği bir örtüdür. Yalnızların gecenin sessizliğinden korktuğu anda huzur verici şekilde cama vuruşlarla arkadaşıdır. Hayallerine inanmayanlardan kaçanın, kahvesiyle sığındığı düşler alemidir. Yani gökyüzü bakabilenin, bakıp da görebilenin en güzel limanıdır.

Mesela insanlar Ayşe'nin kızı Hatice'nin ne yaptığıyla değil de romandaki karakterin ne yaptığıyla ilgilenmeli. Ortamdaki sohbetler iç çürütücü nitelikte olan gıybetlerle değil de fikir dünyasını süsleyici nitelikte olan kitaplarla, yazarlarla şenlendirilmeli.

Mesela bazılarımız Oğuz Atay'ı diziden değil de hayatın kendisinden tanımalı. Tutunamayanların tutunanı olmalı.

Mesela hayat meşgalemiz yalnızca bomboş bir koşuşturma olmamalı. Bol düşünmeli, bol okumalı, bol çalışmalı bu dünyada. Ancak hayata böyle anlam katılabileceğine inanıyorum.

Mesela insanların hayatının temelinde anlayış olmalı. Kimseyi fikir hayatı için yargılamamalı. O neden şu dinde, o neden böyle giyinmiş, o neden bu şekilde düşünmüş demenin bize bir şey katmayacağını aksine hayatımızdan çok şey eksilteceğini bilmeliyiz. Eğer insan kazanacaksak hoşgörüyle kazanacağız.

Ve çok sevecek insan evladı. Sevmenin kutsallığına inanacak. Sevmenin bin bir güzelliği beraberinde getirdiğini bilecek. Bunu yaşayarak görecek. Mesela her şey bir insanı, bir hayvanı, gökyüzünü, şiiri ve daha birçok şeyi sevmekle başlayacak. Sudan sebepleri olacak insanın sevmek için. Sevmek karşılıklıdırdaki anlam "para,şan,şöhret"olmayacak. Sevmek bir gülüşe karşılık bir ömür, samimi bir selama karşılık daim olan yürek dostluğu olacak. İşte o zaman benim dünyama hasretim son bulacak.

Fakat bunların hepsinden önce, bu dünyanın güzelliğinden önce yüreğinizdeki güzellik en mühimi. Yüreğinizi, yürekleri hep güzel tutun. Karşılık olmadan birinin yüreğinde çiçekler açtırın. Sebepsiz bir şekilde mutlu edin. Bunları yapınca dünya da sizin vesilenizle güzelleşecek. Sevgi bulaşıcıdır güzel insanlar. Çok sevin, önce kendinizi, sonra insanları.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Dost, Bir Kelam, Bir Şiir

     Sevgili Hikmet Bey, öyle uzun zaman oldu ki sesinizi duymayıp kelamlarınızla hemhal olmayalı... Hayatımın en çıkmaza girdiği, en çözümsüz kaldığım ve en bîçare hissettiğim döneminde elinizi eteğinizi çektiniz benden. Eskiden ben de ne çok şey anlatırdım. Ekseriyetle sükuta gömülürdünüz lakin derin bir duyuşla dinlerdiniz. Etrafımdan herkesin çekildiği, çevremin ıssızlaştığı dönemlerde dahi köşenizde oturur öylece seyrederdiniz hayatımın akışını. Ne düşünürdünüz, bilmem. Lakin çok içli bakardınız. Yalan yok, bazen ben bile kendime üzülürdüm sizin mahzun bakışlarınızdan ötürü. Tabi bana mı üzülürdünüz yoksa bir kere olduğunu fark etmeyip öylece harcadığım hayatıma mı, karar veremiyorum. Bu ikileme de son zamanlarda düştüğümü belirtmeliyim.    Dönüp baktığımda sanki bende çok varmış da etrafa dağıtmam gerekiyormuş gibi fütursuzca harcamışım duygularımı. Çok sevmiş, çok tevazu göstermişim. Her şeyi alttan almış, beni parçalayan şeyleri sanki canımı teğet geçm...

İmkanlar İçinde İmkansızlıklar Listesi

     Hayatı bir yabancı gibi yaşamak nasıl bir şey bilir misin Hikmet Bey? Ben çok iyi bilirim. Hep uzaktan izlersin. Dışlanmış küçük bir çocuk gibi mutsuz hissedersin. Hayat akar, insanlar hayatını yaşar ama sen hep buruk ve eksik kalırsın. İşin kötü tarafıysa küçük çocuk gibi kenara çekilip hayatın akışına izin veremezsin. Daha doğrusu hayat senin yakanı bırakmaz. Muhakkak devam etmen gerekir. Ne kadar kötü hissedersen hisset sana yol vermez. İki dakika nefeslenmene katlanamaz.    Sen hayatı bir perdenin ardından izlerken aynı hayat seni yaşamaya zorlar. Sırf bu yüzden diğer insanlar içinde ruhsuz bir bedende nefes almaya devam edersin. Yersin, içersin, sohbet eder hatta gülersin. Hepsinin içinde en çok gülmek acıtır. Canın böylesine yanarken gülmek çok zor gelir çünkü. Acına, yaşanmışlıklarına, en çok da yaşanması mümkünken yaşanmamışlıklarına hakaret sayarsın gülmeyi. Ama imtihan da budur ya: Seni en çok zorlayan anda dirayetli kalabilmek.    B...

İki Kelimelik Mektup

    Tanrım... diye başlamıştı bir mektup.    Uzun susuşlar ve sessiz ağlayışlar sonunda edilen tek kelam 'Amin.' olmuştu ki bu mektubun ikinci ve son cümlesiydi.    Kısalığına rağmen dünyanın en uzun cümleleri kurulmuştu bu iki kelam arasında. Bir insanın susarak ne çok şey anlatacağına dair kanıt niteliğindeydi. Belki yakarış, belki iç dökme, belki de şikayet mektubuydu. Gerçi yeryüzünde, insanı bunlar dışında hangi mesele büyük bir suskunluğa hapsedebilirdi ki? Zira için için yanmayan hiçbir varlık susmanın, susarak konuşmanın, sessiz haykırışlarla yalvarmanın yükünü omuzlayamazdı. Ancak derinden yanan bir yürek bu yükün karşısında dağ gibi durup içinde attığı bedeni böylesi bir ateşte yürütebilirdi.    Ateşlerde kavrulmamış bir fani 'Tanrım' diye yakaramazdı. Zaten cennetten kovulmamış hiçbir faninin yolu da tanrısına düşmezdi. Yolu bazen sağa bazen sola kıvrılırdı. Lakin yolun ne tozu üstüne sinerdi ne rüzgarı tenini incitirdi. Teni incinenle...