Ana içeriğe atla

Düşünceye Dönüşmek

 Esasında amacım veda etmek değildi. Bilirsiniz işte, insanlar bir şeyler düşünür fakat düşündükleriyle kalırlar. Aslında öyle olmasını beklemezler. Lakin öyle olmasını istemediğinizi sadece siz bilirsiniz.
   Benim hikayemin, hikayelerimin ana konusu hep bu oldu. Ne acı! Bir şeyleri düşünürken, sadece düşünmediğimi ve ona dönüştüğümü fark ettiğim gece asıl dönüşümün olduğu geceydi. Sabah akşam mütemadiyen çalışan beynimin içindeki işçilerle yine gece vaktinde hasbıhal ediyorduk. Sesleri her zamankinden daha yoğun, daha kalabalıktı. Ne yalan söyleyeyim, bunca sesten ilk defa rahatsızlık duymuyordum. 

   Uzun bir vakit öylece oturdum. Sonra elbette her zamanki sorgulama seansım başlamıştı. Yaptıklarım, yapmakta olduklarım ve yapacaklarım hakkında çok şey dönüyordu kafamda. Fakat nedense aralarında bir fark göremiyordum. Oysa aksi olması gerekmez miydi? Geçmiştekinin bugün ile bugünün de gelecek ile farkı yoksa ne anlamı vardı ki bunca debdebenin tam ortasına oturmaya?

   Bir şeyler yapmam gerektiğini söyleyen o seslerin şiddeti daha da bir arttı sanki. Sesin nereden geldiğini anlamak için kulak kesiliriz ya, hah işte tam da öyle oldu. Sessizliğimi yaran bir sesi arıyordum. Fakat bu sesi yine daha büyük bir sessizlikle yapıyordu. Belki de onca yıl aradığım şey buydu, kim bilir. 

   Buğulu bir sessizlikti esasında. Susuşlarını dinlemeye başladığımda yankısını daha da artırdığını fark ettim. Ve bir de aramızda kalsın, delirtici sessizlik hoşuma da gidiyordu. Gerçi böyle böyle delirmiştim ya, neyse.

   Ekseriyetle durduğum, gerçekten sadece durduğum gecelerimden daha farklı olmaya başlayışı bir miktar heyecan vericiydi. İçimdeki bu yankı, hayatımda da yankı bulacaktı. Biliyordum.

   Öyle de oldu. O gece ilk defa amacım veda etmek idi. Kendime veda ettim. Değiştiremediklerime, yanlışlarıma ve daha nicesine. Bir değişimin eşiğindeydim ve o eşikten geçmezsem bir daha yapamayacaktım. Zahirde intihar gibiydi buğulu bir sesi dinlemek. Fakat ardını görmek için bazen o uçurumdan atlamak gerekiyordu. Ve ben farklı bir hayata evet demiştim. 

   Evet, hayatımdaki çoğu nokta için veda etmek değildi amacım. Onları değiştiremezdim. Fakat düşündüklerime dönüştüğüm yerde gerçek bir dönüşüm yapmak beni değiştirecekti. 

   Bu yüzden kendimden, kendi isteğimle vazgeçtim. 

   Ben dönüştüm.

   Yeniden dönüştüm.

   İçimde yankı bulan, sessizliğimi yaran sesin kendisiyim artık.

   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Dost, Bir Kelam, Bir Şiir

     Sevgili Hikmet Bey, öyle uzun zaman oldu ki sesinizi duymayıp kelamlarınızla hemhal olmayalı... Hayatımın en çıkmaza girdiği, en çözümsüz kaldığım ve en bîçare hissettiğim döneminde elinizi eteğinizi çektiniz benden. Eskiden ben de ne çok şey anlatırdım. Ekseriyetle sükuta gömülürdünüz lakin derin bir duyuşla dinlerdiniz. Etrafımdan herkesin çekildiği, çevremin ıssızlaştığı dönemlerde dahi köşenizde oturur öylece seyrederdiniz hayatımın akışını. Ne düşünürdünüz, bilmem. Lakin çok içli bakardınız. Yalan yok, bazen ben bile kendime üzülürdüm sizin mahzun bakışlarınızdan ötürü. Tabi bana mı üzülürdünüz yoksa bir kere olduğunu fark etmeyip öylece harcadığım hayatıma mı, karar veremiyorum. Bu ikileme de son zamanlarda düştüğümü belirtmeliyim.    Dönüp baktığımda sanki bende çok varmış da etrafa dağıtmam gerekiyormuş gibi fütursuzca harcamışım duygularımı. Çok sevmiş, çok tevazu göstermişim. Her şeyi alttan almış, beni parçalayan şeyleri sanki canımı teğet geçm...

İmkanlar İçinde İmkansızlıklar Listesi

     Hayatı bir yabancı gibi yaşamak nasıl bir şey bilir misin Hikmet Bey? Ben çok iyi bilirim. Hep uzaktan izlersin. Dışlanmış küçük bir çocuk gibi mutsuz hissedersin. Hayat akar, insanlar hayatını yaşar ama sen hep buruk ve eksik kalırsın. İşin kötü tarafıysa küçük çocuk gibi kenara çekilip hayatın akışına izin veremezsin. Daha doğrusu hayat senin yakanı bırakmaz. Muhakkak devam etmen gerekir. Ne kadar kötü hissedersen hisset sana yol vermez. İki dakika nefeslenmene katlanamaz.    Sen hayatı bir perdenin ardından izlerken aynı hayat seni yaşamaya zorlar. Sırf bu yüzden diğer insanlar içinde ruhsuz bir bedende nefes almaya devam edersin. Yersin, içersin, sohbet eder hatta gülersin. Hepsinin içinde en çok gülmek acıtır. Canın böylesine yanarken gülmek çok zor gelir çünkü. Acına, yaşanmışlıklarına, en çok da yaşanması mümkünken yaşanmamışlıklarına hakaret sayarsın gülmeyi. Ama imtihan da budur ya: Seni en çok zorlayan anda dirayetli kalabilmek.    B...

İki Kelimelik Mektup

    Tanrım... diye başlamıştı bir mektup.    Uzun susuşlar ve sessiz ağlayışlar sonunda edilen tek kelam 'Amin.' olmuştu ki bu mektubun ikinci ve son cümlesiydi.    Kısalığına rağmen dünyanın en uzun cümleleri kurulmuştu bu iki kelam arasında. Bir insanın susarak ne çok şey anlatacağına dair kanıt niteliğindeydi. Belki yakarış, belki iç dökme, belki de şikayet mektubuydu. Gerçi yeryüzünde, insanı bunlar dışında hangi mesele büyük bir suskunluğa hapsedebilirdi ki? Zira için için yanmayan hiçbir varlık susmanın, susarak konuşmanın, sessiz haykırışlarla yalvarmanın yükünü omuzlayamazdı. Ancak derinden yanan bir yürek bu yükün karşısında dağ gibi durup içinde attığı bedeni böylesi bir ateşte yürütebilirdi.    Ateşlerde kavrulmamış bir fani 'Tanrım' diye yakaramazdı. Zaten cennetten kovulmamış hiçbir faninin yolu da tanrısına düşmezdi. Yolu bazen sağa bazen sola kıvrılırdı. Lakin yolun ne tozu üstüne sinerdi ne rüzgarı tenini incitirdi. Teni incinenle...