Küçük bir çocuk ümidiyle uyandım geçen sabah. Bayram sabahını yeni giysileriyle karşılamış kadar da mutluydum. Sonra soru yığınları deldi, delinmez sandığım zırhı. Öyle acımasız bir his sardı ki her bir yanımı, bildiğim her şeyi unutuverdim Hikmet Bey. Ne ile doluydu o sorular bilmiyorum. Yüreğimi yakan o zehir zemberek ipin diğer ucu kime bağlıydı, onu da bilmiyorum. Tek bildiğim canımın çok yandığıydı. O an çok ağladım. Yüreğime sığdırdığım ve dahi sığdıramadığım cümle acıları döktüm sanki. Tam olarak ne kadar zaman geçti kestiremiyorum. Fakat epey bir süre içsel hesaplaşmalarla muhatap oldum. Meğer benim içim uzun süredir duygu mezarlığıymış Hikmet Bey. Eğer görseydin, benim gibi bilebilseydin çok ağlardın. Ben senin yerine de ağladım. Bu mevzu üzerine çok düşündüm. İnsanlar içleri bir mezarlığa döndüğü için mi intihar ediyordu? Belki de haklılardı. Yaşarken ölümü kucağında taşımak nasıl bir yük bilirsin Hikmet B...
Heybemde seni anlatan kelamlar taşıyorum.