Tanrım, ben geldim. Yeniden. İçimde seninle konuşurken yüzyılları devirdim. Halbuki yalnızca birkaç sene geçmiş. Verdiğin, vermediğin, öğrettiğin, öğretmediğin, açtığın ve kapattığın yollar üzerine çok düşündüm. Çok konuştum. Bazı ihtimalleri çok direttim. Bazen de kendimi tükettim. Yaşadığım çeyrek asırlık hayatta sürekli didindim anlaşılmak denen laneti aşabilmek için. Tanrım, beni bilirsin. Ben çok konuştum. O yüzden benim konuşmaya pek takatim kalmadı. Çok güvendiğim kelimelerim bile ellerimi bıraktılar. Birer özgürlük savaşçısı olup kalemime, defterime, sesime savaş açtılar. Hiçbiri bana ait değil. Belki de en başından beri bana ait değillerdi. Ben haddimi aşıp onları, duvarları hiçlikten örülmüş bir odaya tıkmaya çalıştım. Fakat ne yapabilirim ki? Anlaşılmaya mecbur bırakılmış aciz bir insan, kelamdan başka neye sığınır böylesine? Sığınmazsa nasıl anlaşılır? Keşke insan olma sorumluluğunun bunca ağır olduğunu söyleseydin Tanrım. Sö...
Heybemde seni anlatan kelamlar taşıyorum.